Prof.Dr.Rıdvan Canım
Edirne’nin Sönmeyen Kandilleri:
Edirneli Âlimler, Sanatkârlar, Şairler, Yazarlar, Meşhurlar-2
Türkçenin Serhaddeki Ses Bayrağı: 4
Edirneli Nazmî
Dil, bir milletin bayrağıdır.. Bu bayrak yere düşerse o milletin tarih sahnesindeki rolü de sona ermiş kabul edilir. Böyle düşünüldüğünde Edirneli Nazmî’nin fetihte İstanbul surlarına tırmanan Ulubatlı Hasan’dan bir farkı yoktur. Nazmî, Türkçe’nin asırlardır dalgalanan “ses bayrağı”nı ömrünce kültürümüzün, edebiyatımızın burçlarında tutmaya çalışmış biridir.
Asıl adı Mehmet.. Bir yeniçeri çocuğu olarak Edirne’de doğmuş.. Bu yüzden de kendisine “Kuloğlu” denilmiş hep.. Aslında onu Ulubatlı Hasan’a benzetmemiz bir fantezi sayılmasın.. Zira Nazmî, mangal gibi yürek taşıyan Edirneli bir Osmanlı delikanlısı, bir “Sipahi” olarak orduya katılmış bir askerdir.. Yavuz Sultan Selim'in İran ve Mısır seferlerine katılmıştır.. İşte size bir Osmanlı şairi.. Bir elinde kılıç, bir elinde gül ve kalem.. Askerliğe, kara kaşlı, kara gözlü, siyah zülüflü dilberlere olduğu kadar sevdâlıdır O..
Kânûnî devrinde O’nu “Silahdarlar Bölükbaşısı” olarak görüyoruz. Bir ara “ahkâm kâtipliği” de yapmış.. Ömrünün sonlarına doğru Nazmî’nin önemli bir şahsiyetle tanıştığını öğreniyoruz. Bu şahıs, Kanuni’nin damadı Sadrazam Rüstem Paşa'nın da saygı ve hürmette kusur göstermediği bir Nakşî şeyhidir: Filibeli Mahmud Efendi.. Baba Efendi namiyle maruf bu zât adına tarih manzumeleri yazan Nazmî’nin “Şeyh Efendi”ye intisâbı konusunda net bir bilgi yok maalesef.. l538 yılında Anadolu Beylerbeyi oluşundan l555'de ikinci defa sadarete getirilişine kadar Rüstem Paşa'ya tarihler takdim ettiğini de görüyoruz Nazmî’nin.. Fânî dünyanın sonu gelmez gaileleri, hayatın bitip tükenmez yokuşlarında onu da bir mansıb alabilmek, hayatını düzene koyabilmek adına devrinin nüfuz sahibi bazı şahsiyetlerine kasideler ve tarihler söylemek zorunda bırakmış.. Rüstem Paşa'nın l554-55'de ikinci defa olarak sadarete getirilmesi üzerine söylediği bir tarih manzumesine bakılırsa, Nazmi bu seneden sonra vefat etmiş olmalı..
Nazmî’yi, bizim klasik edebiyatımızın zirvesine taşıyan, onu adeta bir bayrak haline getiren Mecmuatü'n-nezâir adlı eseridir. Türk divan edebiyatında, nazire olarak yazılmış şiirlerin bir mecmuada toplanmasından oluşan bu eserin içinde 243 şaire ait tam 3356 şiir vardır..
Nazmî’nin bir başka yönü de O’nun Türkçe’ye olan unutulmaz hizmetleridir. Bizim klâsik edebiyatımıza biraz ilgi duyanlarımız çok iyi bilirler ki -ömrü uzun olmasa da- o asırlarda Türkçe adına soylu ve o nispette onurlu bir “hareket” vardır. Bu edebî hareketin bizim edebiyatımızdaki adı “Türkî-i Basît”tir. Bu açık, sade, anlaşılır Türkçe ile şiirler söyleme hareketi ve gayretinden başka bir şey değildir .
Nazmî, yaşadığı asırdan bugüne kadar bu ses bayrağını şerefle taşımış biri olarak Edirne’nin sönmeyen kandilleri arasında yerini almıştır. Bu, elbette mensubu bulunduğu topraklar adına Nazmî için ebedî bir “ayrıcalık” olarak kalacaktır. Ruhu şâd olsun.

