Subscribe Us

header ads

Köy Kent Sorunu -Şerif Tekben 1969

Çağla Ormanlar Ok paylaşımıdır. Akçadağ Köy Enstitüsü kurucusu dedem Şerif Tekben'in 1969 yılında yazdığı bu yazıyı köy enstitüleri konusunda ufuk açıcı buluyor ve sizlerle paylaşmak istiyorum. (Yazıda bahsedilen Köy-Kent Projesi Bülent Ecevit 'in uygulamaya geçirmeye uğraştığı kapsamlı bir kırsal kalkınma projesinin adıdır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin 1969 yılı seçim bildirgesinde yer almış, daha sonra da bu dönemde kurulan Köy İşleri Bakanlığı tarafından benimsenerek geliştirilmiş ancak yaygınlaşamamıştır.) Köy-Kent Sorunu Her kurum kendine uygun bir ortam içinde yaşar, gelişir. Bu açık bir gerçek. Örneğin gerçek anlamda sosyal yönü ve amacıyla halk yararına olan kooperatifçiliğin kapitalist düzendeki bir ülkede kurulamayacağı, kurulsa bile yaşatılamayacağı gibi. Nitekim Türkiye'de sayısı 10 bini aşan kooperatiflerden hiçbiri gerçek kooperatif niteliğinde değildir. Bunlar halkın örgütlenme, dayanışma yolu ile bilinçlenmesine yardımcı olamamakta, bir süre sonra beş on kişinin egemenliği altına girerek bir sömürü aracı durumuna gelmektedir. Bu kooperatifçilik örneğini bir çok ilerici nitelikte olan kurumlara uygulayabiliriz. Bunların içinde en çarpıcı olan köy enstitüleridir. Tek partili, tek şefli ülkemizde bu kurumlar ancak 5-6 yıl yaşatılabilmiştir. Bunların kapatılışını kişilere ve bazı örgütlere dayandırmak doğru değildir. Bu bir tarihsel gelişiminin doğal sonucudur. O zamanlar başta Tonguç olmak üzere, köy enstitülerinde çalışan yöneticilerin bir bölümü, bu ileri kuruluşların ömürlerinin pek uzun olmadığını biliyorlardı. Tonguç'un 1946 başlarında "köy enstitülerinin 1946'dan sonrası karanlıktır" sözü de bunu gösterir. Barınma olanaklarının pek kısıtlı olmasına karşın köy enstitülerine çok öğrenci alınmasının bir nedeni de bu düşünceye dayanıyordu. Gene bu nedenle bu ileri düzeydeki kurumların geri, tutucu bir yönetimde 5-6 yıl yaşamış olmasına "koç kaçımı"* deyimi kullanılmıştır köy emekçilerince... Evet düşünceler olsun, kurumlar olsun ancak kendilerine uygun düşen ortamda yaşayabiliyorlar. O halde yerli, yabancı bazı aydınların ileri sürdükleri "köy enstitüleri geri kalmış ülkeler için biçilmiş kaftandır" savı tümüyle ve kökten yanlıştır. İnsanın insanı sömürdüğü bir toplumda onların tam karşıtı olan böyle bir kuruluşu yaşatırlar mı? Bize özenerek, köy enstitüleri sistemini uygulamak isteyen İran, Endonezya ve daha birçok ülkenin başarısız sonuçlar almalarının nedeni budur. Köy enstitülerinde uygulanan iş eğitim ilkelerini bugün ileri sosyalist ülkeler bile henüz uygulayamıyorlar. Bu ülkelerden birinin Türkiye'deki görevlisi, köy enstitülerini inceledikten sonra şöyle demiştir: " İşte bizim ulaşmak istediğimiz eğitim anlayışı budur." Amacı üretim olan, insan ve eğitim ilişkilerini üretim ilkesine dayandıran ve bu eğitim tarzını "yaparken öğrenme" (yaparak öğrenme değil) yöntemlerini uygulayan bir eğitim biçimi ancak insan sömürüsünün bulunmadığı, emeğin baş etken olduğu bir düzende işleyebilir. Bir iki çarpıcı örnek verelim: Enstitülerde yetişen köy sağlık memurlarının karşısına, o yörelerde çalışan, halkın sırtından geçinen doktorlar çıkmıştır. Yaşamlarında aspirin bile bilmeyen köylüler sağlık memurlarını öğretmenden üstün tutuyordu. Doğaldır bu; çünkü hastanın ayağına giden sağlık memurunun bazen kininle, aspirinle köylüyü iyileştirmesi yanında onunla ilgilenmesi köylü için büyük bir olaydı. Hekimhan, Tunceli, Adıyaman, Baskil kasabalarında doktorlara köylerden hasta gelmemeye başlayınca kıyamet kopmuştur. Yalanlar, kara çalmalar, pusu kurmalar, fedai kiralamalar almış yürümüştür. Akçadağ Köy Enstitüsü'ne atanan 8 doktordan 7'si tutunamamıştır. Kimi doğa ile başlattığımız savaşıma katılamamış, kimi can sıkıntısından "Herkes işte; tavla oynayacak birini bulamıyorum." diyerek ayrılmıştır. Amacımız doktorlara çatmak değil. Yalnızca herkesin kendine uyumlu olan ortamda tutunabildiğini göstermektir. Diyarbakır Bölgesi Genel Müfettişi köy çocuklarının okutulmasından, uyandırılmasından tasalanıyordu. Bize soruyordu: "Bunlar okur uyanırsa Mehmetçik ortadan kalkacak, düşmanla kim savaşacak? Bunlara benzer örneklerle, olaylarla doludur anılarımız... Yukarıda belirttiğimiz "her düzen kendi kurumlarını yaratır, yaşatır" kuralına göre KÖY-KENT lerin vereceği ürünü, ulaşacağı sonucu şimdiden saptayabiliriz. Köy enstitüleri zamanında bugünkü Köy-Kent düşüncesi, "Köy Bölge Okulları" adı altında uygulamaya konmuştu. Köy enstitüleri, eğitimi bir araç olarak kullanmak suretiyle köy kalkınmasını sağlamaya çalışıyordu. Ama yalnız eğitim yolu ile bir ülkenin topyekün kalkındırılamayacağı da o zamanlar biliniyordu. İşte bu anlayışla "köy bölge okulları" uygulamasına geçildi. Coğrafi durum, toprak ve ulaşım sorunu göz önünde tutularak 8 -15 köyden oluşan bölgelerin kurulması düşünüldü. Bölge merkezi olan köyde 8 yıl süreli bir teknik okul bulunacak, bölgenin öteki köylerinde 3-5 yıl süreli okullardan çıkan çocuklar merkezdeki teknik okula gideceklerdi. Teknik okulda o yörenin geçimini sağlayan ürünler ve sanatlar üzerinde eğitim yapılacaktı. Örneğin geçirmi hayvancılık olan bölgede hayvansal ürünler, orman bölgesinde ağaç sanayii, bağcılıkla uğraşılan yerlerde bağ ürünleri, balıkçılıkla geçinilen bölgelerde deniz ürünleri üzerine eğitim yapılacaktı. Bölge merkezinde şu kurumlar ve görevliler yer alıyordu: Gezici başöğretmen, tarım başı ve tarım görevlileri, teknik elemanlar (ustalar kalfalar), köy doktoru, sağlık evi ve görevlileri, halkevi, örnek ekim alanları, işlikler, üretim ve iş araçları (traktör, motorlar, arabalar), sinema, tiyatro ve tüm bunların başında üretim-tüketim kooperatifi... Bu kurumların daha lafı yapılırken "komünistler kolhoz uygulamaları " gibi suçlamalarla engelleme başlamıştı. Yukarıda açıkladığımız gibi bugünkü Köy-Kent tasarısı 30 yıl önce Tonguç tarafından düşünülmüştü. İşe de başlanmıştı. Yapılan bir kaç bölge okulu sonradan birer lüks yer durumuna getirildi. Lüks yapılarda tüketici tipte insanlar yetiştiriliyor bugün. Köy-Kent tasarısının kimlerin çıkarına karşı olduğunu iyi kestirerek işe girişilmelidir. şimdiden Demirel'lerin, ağaların karşı tavırları başladı bile... CHP'nin içinde de buna karşı çıkacakların bulunacağı muhakkak. Bu düzende böyle ileri bir düşüncenin uygulanabileceği kuşkusu içindeyiz. Hele biraz geçsin, uygulamadan zarar görenler ortaya çıksın, yani bu işin iç yüzü anlaşılsın kıyameti seyredin o zaman. Karşılıklı bir savaşımdan sonra bir de bakarsınız Köy-Kent'ler köy emekçisinin sömüren birer kuruluş haline gelivermiş. Bakalım aracı tefeci ve ağalarla olacak kaçınılmaz savaş göze alınacak ve kazanılacak mı, görelim. Şerif Tekben 1969 -İstanbul * Koçla zamanından önce çiftleşen koyunun vakitsiz doğurduğu kuzu.