İlkçağlarda Edirne’nin isminin Orestia olduğu bilinir.
Mitolojide Edirne’nin kuruluşu ile sonuçlanan son derece ilgi çekici bir efsane anlatılır.
Truva Savaşı’nın ünlü komutanlarından Agamemnon’un oğludur Orestes.
Agamemnon, gemileri ile Truva Savaşı’na katılmak üzere hareket etmeden önce farkında olmadan kutsal bir geyiği vurmuştur. Buna kızan tanrılar Agamemnon’u cezalandırırlar ve yelkenleri dolduracak rüzgârları durdururlar.
Gemileri hareket etmeyen Agamemnon günlerce tanrılara yalvarır ve geyiği bilmeden vurduğunu söyler ve affedilmesini diler. Tanrılar tek bir şartla Agamemnon’u affedip rüzgârları serbest bırakacaklardır.
Agamemnon’dan, biricik güzel kızı İfigenia’yı kurban etmesini isterler. Ünlü komutan tanrıların bu istediğini yerine getirir.
Kızının ölümüne çok üzülen anne Klytamaestra, Agamemnon’u bir daha affetmez ve savaş bitiminde kocasının erkek kardeşi ile bir olup ünlü komutanı haince öldürür.
Çocuk Orastes bu cinayetin ardından saraydan alınıp başka bir yerde büyütülür.
Yetişkin olduğunda da saraya geri gelir. Gelenek gereği amcası ve annesini öldürerek babasının intikamını alır.
Orastes anne katili olduğu için çok büyük bir suç işlemiş, öç tanrıları peşine düşmüştür. Bu suçtan arınmak için de tanrılara yalvarmaya başlar.
Tanrılar iyi bir genç olan Orastes’in bu durumuna üzülürler ve ellerini üç nehrin birleştiği yerde yıkarsa, affedilip günahından arınacağını kendisine bildirirler.
Uzun bir yolculuğa çıkan Orastes, Enez üzerinden Meriç nehrinin akış yönüne doğru yol alır ve Arda, Meriç ve Tunca Nehirlerinin birleştiği yeri bulur.
Burada ellerini yıkayarak günahlarından arınır.
Çok sevdiği bu topraklara da bir yerleşim yeri kurar ve buraya Orestia adını verir.
Orestia’nın bu gün Karaağaç’a yakın bir yer olduğu bilinmektedir.
Zamanla Orestia büyüyerek, bir Roma şehri ve daha sonra da Edirne adıyla bir Osmanlı payitahtı olmuştur.
Mitolojik destanlarda anlatılan bu yerin neresi olduğunu merak ediyorsanız söyleyeyim.
Tunca Köprüsü ile Meriç Köprüsü’nün, yaklaşık 300 metre aşağısında Tunca ile Meriç’in birbirine kavuştuğu nokta.
Bülbül Adası olarak ta bilinen bu yer, böylesine turistik öneminden uzak, bakımsız, ilgisiz ve bakir şekilde kaderi ile baş başadır.
Bülbül Adası’nın bu uç noktasını güzelce bir elden geçirsek, düzenlesek, mitolojideki bu efsaneyi de yazıp bir panoya assak ve “Agamemnon’un oğlu Orestes, bu noktada ellerini yıkayıp günahlarından arınmıştır ve çok beğendiği bu coğrafyada Edirne’nin ilk yerleşimini kurmuştur” desek.
Hatta Orestes’in bir de heykelini diksek…
Turizm adına nasıl bir potansiyel çıkar ortaya doğrusu merak ediyorum.
Enver Şengül
II:Bayezıd Külliyesi MÜdürü
(Bu yazımda, T.Ü. Fen Ed.Bl. Fak. Sanat Tarihi Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sema Sandalcı ve Balkan Dilleri Bölümü Yunanca Anabilim Dalı hocalarından Athanasios Kungulos’un bir makalesinden yararlandım)