Subscribe Us

header ads

Edirne'mi dinliyorum. Naciye Akay

EMADEM Kİ , EDİRNE GÜNÜ BU GÜN... EDİRNE’ Mİ DİNLİYORUM... Edirne’mden meslek hayatıma başlamak üzere ayrıldığım 1976 yılından beri ayrıyım. Doğup büyüdüğüm, çocukluk ve gençlik yıllarımı yaşadığım, kaldırımlarında ayak izlerim, okul sıralarında parmak izlerim olan serhat şehrimi sık sık ziyaret etsem de…Her Edirne’ye gidişimde, şehre girerken Koca Sinan’ın ustalık eserim dediği muhteşem Selimiye’nin, minarelerini uzaktan ilk gördüğüm an karnımda kelebekler uçuşmaya, yüreğim ağzımdan çıkarmışçasına çarpmaya başlar. Çocukluk ve Gençliğime dönerim. Eğer Edirne Lise’min 23 Nisan geleneksel pilav günü için gitmişsem taa İzmir’den, heyecanım daha da doruklarda olur. Arkadaşlarımı görecek olmanın sevinci kaplar her yanımı. Fakat Lisemin bahçesinde gezinirken, hiçbir yüzü tanıyamamak hüzünlendirir beni. Birden aradan 40 yıldan fazla bir zaman geçmiş olması gerçeği vurur gözlerime. Sonra; tek tek, yakalardaki isimlere, yıllara, şubelere bakarak bulmaya çalışırım, tanıdık gözleri. Seslerin ve bakışların hiç değişmediği, geri kalan her şeyin yılların ağırlığıyla değiştiği acı gerçeği düşer yüreğime. Halbuki ben; 1973-3 Fen B sınıfımızdaki arkadaşlarımı görmeye gelmiştim. Ordaysalar da görmüyorum. O zaman farkediyorum ki, benim gözlerim ve gönlüm 1973 yılını arıyor… Ama nafile ,aradan 46 yıl geçmiş… Şehir bana çok yabancılaşmış… Çocukluk evim yok.. Kurtuluş okulum yok Kiraladığım bisikletle gezdiğim çamlaraltı yok…Salıncaklarında sallandığım çocuk parkım yok… Neyse ki; Atatürk Ortaokulum ve Edirne Lisem yerinde, onlarla avunuyorum. Bu hüzünle çıkıyorum buçuk tepeye, tüm şehir kanatlarımın altında şimdi. Sanki derinlerden Meriç’in baharda çoğalan sularının çağıltısını duyar gibiyim.. Açıyorum kollarımı, kapatıyorum gözlerimi, başlıyorum dinlemeye çocukluğumun Edirne’sinin seslerini…60’lı yılların seslerini… Bir bahar sabahının erkeninde, Selimiye’nin minarelerinden, huşu içinde dalga dalga yayılan ezan sesi geliyor kulağıma .. Yüreğim huzur buluyor… Ardından, şehre sabah ekmeği yetiştirmek için geceden beri çalışan Has fırından, Arasta fırınından, Çinili fırından yayılan mis gibi ekmeğin kokusunu çekiyorum içime… Ekmekleri şehre bir an önce dağıtmak için acele eden at arabalarının, taş sokaklarda çıkardığı, at nalı ve tekerlek şakırtılarını duyuyorum derinlerden. Yüzüme bir gülümseme yayılıyor. Hava aydınlanmaya durduğunda sesler çoğalıyor, yavaş yavaş… Hilmi Atakan’ın gazete bayiinden aldıkları gazeteleri satan çocukların sesi geliyor derinlerden. Yazıyoooor,.. Yazıyoooor… 12 Mart 1971 darbe teşebbüsünü yazıyor… Birden irkiliyorum, gözlerimi açıp etrafı dinliyorum, hayır o yılda değilim… Yıl 2022… Huşu içinde gözlerim kapalı dinlemeye devam ediyorum sesleri. Şehir hareketleniyor yavaş yavaş. Ara ara, simitçiiiiii sesleri geliyor kulağıma. Okullarına koşa, oynaya giden çocuk cıvıltılarını duyuyorum .Şimdi de; bütün İlkokullardan, Ortaokullardan, Liselerden yükselen İstiklal Marşını dinliyorum gururla. Kurtuluş İlkokulunun bahçesinde; küçük ,cılız bir kız çocuğu, boyun damarlarını çatlatırcasına, en yüksek sesiyle ANDIMIZI okutuyor arkadaşlarına. Türk’üm, doğruyum, çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene. Dinlerken göğsüm kabarıyor… Sabah sesleri azalmaya başladı yavaş yavaş. İşlerine ve okullarına gidenlerin sesleri kesildi. Şimdi iş başı yapanların sesleri aldı onların yerini. Kervansarayın restorasyonunda çalışan taş işçilerinin, çekiç seslerini duyuyorum derinlerden. Çak…Çak...Çak… Çekiçlerin, murçlara vurdukça çıkardığı, ahenkli sesler… Kervansarayın arkasındaki sokakta, kalaycılar hummalı bir çalışma içinde. Ateşlerini körükleme seslerini duyuyorum, ardından, pırıl pırıl parlayan kalaylanmış sıcak kapların, soğuk suya gömüldüklerinde çıkan COSSS…sesi geliyor kulaklarıma uzaklardan… Biraz aşağıdaki Çilingirler çarşısından, -yatak, yorgan , yastık , örgü ipi yapılan – koyun yünlerini tarayan ,Tarakçıların tarak seslerini duyuyorum. Hemen ardından, pamuk kabartan Hallaçların, TIN-TIS…TIN-TIS…seslerini duyuyorum derinlerden…İçine gömüldüğüm, yumuşacık çocukluk yatağım düşüyor aklıma… Süpürgeciler çarşısı da çok hareketli. Süpürge ustalarının, süpürge tellerini, metal tel ile bağlarken kullandığı TAKTAK sesleri yayılıyor çarşıya. Sesler bana kadar geliyor derinlerden. Mandıralardan gelen, mis gibi sütlerin fokur fokur kaynama seslerini duyar gibi oluyorum bir ara…Mis gibi süt kokusu geliyor burnuma, çekiyorum içime Hani o, muhteşem lezzetteki Edirne peynirinin yapıldığı, Edirne’min verimli meralarında otlayan semiz ineklerin ve koyunların sütlerinin kokusunu… Vakit öğleye yaklaşırken, Ali Paşa kapalı çarşısının orta kapısındaki ciğercilerden, kızgın yağda kızaran yaprak ciğer cızırtıları geliyor kulağıma…Sanki iştah kabartan kokuları da burnuma…Hele, köftelerini sık sık yediğim, köfteci Sedat’ın köftelerinin kokusu her şeye bedel… Gün boyu; Karaağaçtan, hasır sepetli cam damacanalara doldurdukları sinekli suyunu, Edirne’min tüm mahallelerine dağıtan, at arabalarının çıkardığı tekerlek ve at nalı sesleri yankılanıyor şimdi kulaklarımda. Ardından, SUCUUU sesleri yükseliyor taş döşeli sokaklarda. Öğle sonrası, mesire zamanıdır artık… Ziraat Bankasının yanından aldığı yolcularını, Söğütlüğe ve Karaağaca taşıyan aynalı faytonları çeken güçlü atların nal seslerini duyar gibiyim derinlerden… ÇAKADAK….ÇAKADAK…ÇAKADAK…Bir de; faytoncunun DEH… DEH, diyerek kırbaçladığı kırbaç sesini… Şimdi; İstanbul’dan gelip Avrupa’ya giderken, Karaağaç tren istasyonunda mola veren , KARA TREN’in homurtuları geliyorkulağıma.TISSS…CISS…VUUPP… Şimendiferin bacasından savrulan kara dumanları görür gibiyim, gözlerim kapalı olsa da…Yavaş yavaş hızlanan kara tren’in, TAKATAK…TAKATAK…TAKATAK sesleri arasında el sallar gibiyim, pencerelerden sarkan yolculara… Artık akşam saatleri…Günün yorgunluğunu omuzlarına almış, ağırlaşmış adımlar, eve dönüş yolunda sessizce…Gün, geceye dönüp tüm sesler gecenin sessizliğine yenik düşerken, gece bekçilerinin düdük sesleri yırtıyor gecenin sessizliğini ara ara… Naciye Akay 22.02.2022 Urla/İzmir