SALI YAZILARI - ismaildemiray1964@gmail.com 05352588107
İsmail DEMİRAY
NECMİ ABEY
Cengiz Bulut Edirne tarihine, kent kültürüne araştırmalarıyla, çalışmalarıyla, yayınlarıyla hizmet etmeye devam ediyor. Girdiği Edirne Tarihi derinliğinde iğneyle kuyu kazar gibi eserleri ortaya çıkarmaya devam ediyor.
Edirne Kitaplığı’nın 27. kitabı olan “Edirne Müzesi Kurucularından Müzeler Müdürü Necmi İğe”nin yaşamını belgesel olarak ve Edirne Necmi İğe Evi’nin tarihini konu alan çalışması yayınlandı.
Necmi İğe’yi en iyi Cengiz Bulut anlatabilir diye düşündük ve sözü ona bıraktık;
“Bir yanda Edirne’nin gülü, Gülşeni Hasan Sezâi Hz.’lerinin torunu Hasene hanım, öte yanda Edirne’nin yetim ve öksüzlerinin umudu, Şehr’i Edirne’nin tarihi eserlerinin koruyucusu Necmi Abey, asırlara sığmayan bu insanlar satırlara, kitap sayfalarına nasıl sığsın ki..
Geçmiş Zaman’ı hayâl etmek belki boş bir uğraşı…
Kaybolmuş, yitirilmiş zamanı aramak belki romantik bir hayâl…
Ama geçmiş zamanları, Necmi İğe’nin geçmiş günlerde ki yaşantısını bütün ayrıntıları ile anmak, saptamak ve bizim bu kitapta yapmaya çalıştığımız gibi, fotoğraflar, görüntüler, belgeler, izlenimler halinde toplayıp, yeni kuşaklara bırakmak zorunlu bir görevdi.”
NECMİ İĞE
Necmi İĞE, 1898 yılında Edirne'nin Küçükpazar semtinde Muradiye bayırı civarında ki Umurbey mahallesinde dedelerinden kalma, İğcioğlu Ahmet Ağa konağında doğdu. 1922 yılında annesi Adviye Hanımın erkek kardeşi olan Edirne Defterdarı Emin Bey’in sahibi olduğu Mimar Sinan Caddesinde, Sarı Camii bitişiğindeki uzun süredir boş duran konağa taşındılar. Necmi İĞE vefat edinceye dek bu konakta yaşadı. Bu konak günümüzde Necmi İğe Evi diye bilinir. Nüfusa Ahmet Necmeddin olarak kayıt edilse de ölünceye kadar resmi yazışmalar hariç, Edirneliler ona Necmi Abey diye hitap etmiştir. Necmi İĞE’nin annesi Adviye Hanım Edirne Defterdarı Emin Bey' in ablasıdır.
Babası Ahmet Ağa, Selanik'ten Edirne Vilayet Kalem-i Mahsusu’na tayin olmuş bir memur idi. Ne yazıktır ki oğlu Necmi doğmazdan önce babası genç yaşında vefat etmiştir. Annesi Adviye Hanım, Naciye ve Muhsine ismindeki kızları gibi oğlu Necmi’yi de okutacaktır. Necmi İĞE Mekteb-i İptidaiyeyi (ilkokul) Kadri Paşa Okulu'nda tamamlar. Rüştiye ve İdadiyi (lise) bitirir. Okul yılları ve tatillerde dayısı Edirne Defterdarı Emin Bey'in çiftliğinde yeğeni Fikret (Önder) ile yıllarca çalışarak evin geçimini sağlar.
14 YAŞINDA DEVLET MEMURU OLUR
Necmi İğe memuriyet hayatına 1 Nisan 1328 / 1912 yılında Edirne Vilayeti Muhasebeyi Vilayet Mülazımı olarak 150 kuruş maaş ile başlar, (yaşı daha ondörttür) bu görevi Balkan Savaşı sırasında Edirne’nin Bulgar ordusu tarafından 26 Mart 1329 / 1913 tarihine kadar devam eder, işgal sırasında bütün devlet memurlarına işten el çektirilir. Temmuz 1329 / 1913’te Bulgar ordusunun Edirne’den kovulmasının ardından Necmi İğe Edirne Vilayeti Muhasebeyi Vilayet Mülazımı olarak aynı görevine 150 kuruş aylık ücreti ile çalışmaya devam eder. 30 Mayıs 1332 / 1916 tarihinde Harbi Umumi ( Birinci Dünya Savaşı) nedeni ile askere alınması nedeni ile işten ayrılmak zorunda kalır. 1919 yılında askerlikten terhis olduktan sonra, 13 Mart 1335 / 1919 tarihinde Edirne Muhasebe Mübeyyizliğine 300 kuruş maaş ile atanır, bir süre sonra 1 Eylül 1335 / 1919 tarihinde Terfi eder ve Edirne Muhasebe Havalât Kâtibi refikliğine 400 kuruş maaş ile atanır, bu görevi de 25 Temmuz 1336 / 1920 tarihinde Edirne’nin Yunan İşgaline uğraması üzerine son bulur. 24 Kasım 1922 tarihinde Türk Ordusunun Edirne’ye gelerek idareyi tekrar ele alması üzerine Necmi İĞE 9 Aralık 1338 / 1922 tarihinde 700 kuruş maaş ile Edirne Müze Muhafızlığına ataması yapılarak göreve başlamıştır.[1]
KURTULUŞ SAVAŞINA KATILIR
Balkan Savaşı sonrası yaralarını sarmaya çalışan Edirne’de mutlu mesut yaşanan günler geride kalmıştır. Bütün dünyayı kasıp kavuran, Türkiye’de de büyük yıkıma sebep olan I. Dünya Savaşı sonrası Trakya Yunan işgal tehlikesi altındadır. Yiğit delikanlı Necmi, bir gece vakti Taşhan'ın bir odasında Sırrı Bey ve arkadaşlarının önünde, masa üzerindeki Bayrak, Silah, Kuran'a el basarak yemin eder ve Trakya Paşaeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’ne katılır. Trakya Paşaeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin aldığı kararlar doğrultusunda Necmi Bey arkadaşları ile beraber gönüllü olarak, Cafer Tayyar Paşa komutasında Yunan işgaline karşı mücadele verirler ama Edirne Yunanlılar tarafından işgal edilmiş, ordu dağıtılmıştır. Ordunun bir bölümü ve Edirne halkından pek çok kişi ile beraber Trakya Paşaeli Cemiyeti üyelerinin lider kadrosu ve üyeleri silahları ile beraber Bulgaristan’a sığınır. Necmi Bey Edirne’de kalmayı seçerek sivilleri giyer, ayağına yemenileri geçirir ve dayısına ait çiftlik üzerinden Anadolu'ya silah ve cephane kaçıran teşkilatta gizlice çalışmaya başlar.
ANADOLU’YA GİZLİCE SİLAH KAÇIRIRLAR
Kendisi Trakya Paşaeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Edirne mensupları ile konaklarında yapılan toplantılarına katılmakta, hizmetlerinde bulunmaktadır. Teşkilâtça oluşturulan direniş birliklerinde görev alır. Bu direniş birlikleri işgalci Yunan askerlerine geceleri baskınlar düzenler. Karakolları, Yunan’dan gelen takviye güçleri imha eder, Yunan cephane ve erzak konvoylarına saldırırlar. Yunanları Trakya’da tutmaya çalışarak Anadolu’daki Yunan güçlerine takviye yapmalarını engellemeye, bu sayede Mustafa Kemal ve askerlerine yardımcı olmaya çalışmaktadırlar.
Yine Necmi Bey ve arkadaşları bir gece Edirne yakınlarında bir grup Yunan askerine saldırırlar. Çatışma sırasında oyalama ateşi için Necmi Bey artçı kalır ve yakalanır. Sarayiçi civarında Çukurçayır mevkiindeki karakola getirilir. Burada Yunan işkencesine maruz kalır, feci şekilde dövülür. Kolundaki saatin parçaları etrafa saçılır. Yunan subayı “Sen Kemalist ölecak” deyince Necmi Bey, kan dolu ağzından Yunanlı subayın üstüne doğru tükürür ve "Ben ölecak bir Kemalist ama arkada var yüz bin Kemalist" der. Necmi Bey Yunan askerleri tarafından şiddete maruz kalır, öyle ki kaburga kemikleri kırılır, öldü diye civarda yol kenarındaki hendeğin içine atarlar. Necmi Bey ölmemiştir, uzun süre evde ihtimamla bakılır, iyileşir fakat artık tek böbreklidir, aldığı darbelerden dolayı diğeri zarar görmüştür.
Edirne Yunanlılar tarafından işgal edileli nerdeyse iki yıl olmuştur. Anadolu’da Mustafa Kemal önderliğindeki kurtuluş ordusu başarı üstüne başarı kazanmakta ama Trakya’da Yunanlıların baskısı, yaptıkları zulümler günden güne artmaktadır.
1922 Ağustos ayına gelindiğinde ise Yunanlıların Trakya ve Edirne’yi Türklere terk edeceği, savaşın biteceği anlaşılınca Yunan askerleri Trakya’da büyük bir tutuklama faaliyetlerine başlarlar.
Halk üzerinde ne kadar etkili insan varsa tutuklanarak Yunanistan’a ait adalara, Batı Trakya’daki şehirlere, köylere esir olarak götürülür. Belediye Başkanı Şevket Dağdeviren, Necmi Bey’in dayısı Defterdar Emin Bey, Hafız Rakım Ertür, birçok esnaf ve devlet memuru tutuklanır ve Yunanistan’ın değişik bölgelerine gönderilir.
CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA HER YERE KOŞAR
Yunan güçlerinin Trakya’dan ve Edirne’den ayrılmalarından sonra Edirne, Türk Jandarması tarafından teslim alınır ve şehrin Yunanlılar tarafından talan edilmiş, zarar verilmiş çehresi düzeltilmeye çalışılır. Edirne'de yeniden Türk idaresi ve teşkilâtı kurulmaya başlanır. Necmi Bey artık iyileşmiş, gözden ırak kalmaya çalışarak ailesinin geçimini sağlamaya çalışmaktadır. Cumhuriyet Halk Fırkası, Muradiye Ocağında aktif bir üyedir. Edirne Türk Ocağı, Hilâl-i Ahmer (Kızılay), Himaye-i Etfâl (Çocuk Esirgeme Kurumu), Türk Hava Kurumu, Arda Spor, Edirne Öğretmenler Yardımlaşma Birliği, Edirne ve Yöresi Eski Eserleri Sevenler Kurumu, Halkevi (Halk Eğitim Merkezi), Türkiye Turing Kurumu Edirne Şubesi, Türkiye Turizm Kurumu gibi kurumlarda aktif görevler alır.
Savaş sonrası, Edirne’de babası şehit olmuş binlerce fakir ve öksüz çocuk vardır. Arkadaşları ile bu çocuklara sahip çıkarlar. Sokaklarda aç ve perişan halde dolaşan çocuklar toplanır, Himaye-i Etfal’in sıcak ve korunaklı binalarında, okullarında korunup kollanır. Birçok çocuğun eğitim gördüğü okullarda velisi olur.
EDİRNE’NİN İLK MÜZESİNİN KURULUŞUNDA VARDIR
25 Kasım 1922 yılında Edirne’nin Yunan işgalinden kurtuluşu sonrası, Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatı ile Edirne’de müze kurulması kararlaştırılır. Bu görevi Dr. Rifat Osman, Arif Dağdeviren ve Necmi Bey üstlenirler. Müzenin 1933 tarihli bir raporda 1922 yılında, 1945 tarihli ikinci raporda ise 1923 yılında kurulmuş olduğu belirtilir.
Bu raporlardan ve Necmi İĞE’nin 1925 yılında ki sicil belgesinden anlaşıldığı üzere Edirne Müzesinin kuruluşundan itibaren Necmi İĞE, Edirne Müzesinde “Müze Koruyucusu – Müze Muhafızı, Müze Direktörü” olarak çalışmaya başlamış, daha sonra Müze Memuru ve Müzeler Müdürü ünvanlarını kullanır olmuştur.
09 Aralık 1922 tarihinde 31 yıl boyunca devam edecek olan Edirne Müzesinde ki çalışma hayatı başlar. Edirneli olması, halk tarafından sevilen sayılan biri olması nedeniyle Edirne Müzelerine Arkeolojik ve Etnografîk binlerce eser kazandırır.
ATATÜRK’ÜN DE NECMİ ABEY’İ
Atatürk'ün 1930 yılı Aralık ayında Edirne'mizi ziyaretinde, çok yakınında bulunarak gece ve gündüz hem korumalığını hem de rehberliğini yapmıştır. Atatürk'ün, kendisine halkın hitap ettiği gibi “Necmi Abey” diye hitap etmesini ömrü boyunca unutmamış ve uğruna mücadele verdiği Yüce Önderinin ilkelerini ve inkılaplarını, çağdaş medeniyete ulaşma konusunda verdiği direktifleri hemen benimseyip uygulayan ve uygulatan kişi olmuştur.
Necmi İĞE 1936 yılında Şeyh Hasan Bin Ali Sezai Gülşeni efendinin altıncı kuşak torunu Hasene Hanım’la evlenmiş; Ahmet Ünal, Emin Ender ve Sinan adlarında üç erkek evlat sahibi olmuştur. Hasene Hanım, öğretmen Hafız Mehmet Sırrı Bey'in büyük kızı ve aynı zamanda Hasan Sezai Hazretlerinin altıncı kuşak torunudur, Veli Dede dergâhı postnişinleri de ataları arasındadır.
Necmi Bey yardımseverliği, alçak gönüllülüğü, yol göstericiliği ile herkesin sevgi ve saygısını kazanmıştır ve ismiyle birlikte “Abey” diye hitap edilerek “Necmi Abey” olarak anılmıştır. Müze Müdürlüğü görevinin yanı sıra, 30-35 yıl boyunca Edirne’de kutlanan Milli Bayramlarda Vilayet Protokol görevini sürdürmüştür. Necmi İĞE için diyebiliriz ki yaşamı boyunca Edirne’de görev aldığı yerlerde el atmadığı, üzerinde durmadığı iş yoktur. Kırklareli’nde Vize/Saray, Lüleburgaz höyük kazılarına katılmıştır. 1944 tarihli bir belgede Necmi İğe’nin Edirne Müzelerinden başka Selimiye Yazma Eserler kütüphanesinden de sorumlu olduğunu anlıyoruz.
DEPREMİN ZARARLARINA ÇOK ÜZÜLÜR
Edirne Müzesinde 1945 yılında, 3456 adet eser bulunduğu, bunlardan 616 adedinin şeri sicillat olduğunu görüyoruz, Osmanlı Dönemi’nin mahkemelerde görülen davalarla ilgili muamelelere yer veren defterlerin, Edirne tarihi açısından çok önemli bilgiler ihtiva eden 616 Şeri Sicilin Topkapı Müzesine gönderilmesi konusunda uzun uğraşlar verildiği Müze arşivindeki yazışmalarda mevcuttur ve bu nakil sonrası Necmi İğe’ye takdirname verilmesi teklif edilmiştir.
18 Haziran 1953 depreminin camilere ve eski eserlere verdiği hasar kendisini çok üzmüştür. Aynı yıl Sabuncu Bağlarının ilerisinde bulunan bir arkeolojik eserin kurtarılması sırasında, yorulan kalbi fazla dayanamamış, hastalanmıştır. O günün koşullarında en iyi şekilde tedavi edilmesine rağmen 08 Aralık 1953 tarihinde 55 yaşında kalp krizinden hayata veda etmiştir.
İnsanın çok sevdiği biri vefat edip te aramızdan ayrılıp gittiğinde, hep bir yarımız eksik, bir yarımız öksüz yaşar gideriz ya, İğe ailesi de acılar, mutluluklar ile yoğrulmuş bir yaşam sürmeye başladılar.
Necmi İğe için Resmi Cenaze Töreni düzenlenerek bandonun çaldığı cenaze marşı eşliğinde Selimiye Camii'nden eller üstünde taşınan Türk bayrağı sarılı tabutu Buçuktepe Aile Mezarlığı'na defnedildiğinde, ardında 3, 13, 16 yaşlarında üç erkek evlat, tarifsiz acılar içinde bir eş ve ablasını bırakır. “Her ölüm erkendir.” derler ama biz Edirneliler gerçekten de Necmi Abey’i çok erken kaybetmişiz, mekânı cennet, ruhu şâd olsun.